Çocukları okula gönderin ki masalları, hikayeleri, efsaneleri, anlatıları, dinletileri küçük yaşta dinlesinler.

Masalları, Şehrazat’tan, Beydaba’dan, Dede Korkut’tan, Andersen’den, Ezop’tan öğrensinler. 

Matematikte iki kere ikinin mutlaka dört ettiği hakikatini, kendi tarihinin birilerinin filmleriyle çevrilemeyeceğini, kendi coğrafyasının varlığını, maddelerin kimyasını, insanların psikolojini, içinde bulunduğu toplumun sosyolojini hocalarından öğretmenlerinden, anasından-babasından, atasından ninesinden öğrensinler.

Aksi halde büyüdüklerinde masal, hikaye dinlemeye devam ettiklerinde iş işten geçmiş oluyor… maalesef, büyüklere anlatılan masallar çok can yakıcı oluyor.

*

Mesela!  

Ali baba ve Kırk Haramileri okulda öğrensinler…

Haramileri, eşkıyaları, yol kesicileri, fitnecileri, fesatçıları, çıkarcıları, görüp te görmezden gelenleri öğrensinler...

*

Pinokyo’yu okusunlar…

Yalan söyleyenlerin burnunun nasıl uzadığını öğrensinler… ama günümüzde insanların gözünün içine bakarak yalanın, yanıltmacanın dik âlâsını söyleyenlerin dilinin uzadığını ama burnu uzamadığı için Pinokyo muamelesini neden görmediklerini öğrensinler…

*

Dev aynasındaki cüceleri okusunlar…

Kendisini dev aynasında gören iş lafa gelince üst dudağı yedi kat gökte alt dudağı yedi kat yerin dibine girecek kadar ağzını açan kendisini dev aynasında gören cüceleri öğrensinler…

*

Dede Korkut’u, Deli Dumrul’u okulda öğrensinler…

Köprüden geçenden iki akçe geçmeyenden bir akçe almanın ne anlama geldiğini orada öğrensinler ki, Deli Dumrul vergilerinin güncel versiyonunu görebilsinler…

*

Matematikte iki kere ikinin dört ettiğini öğrensinler…

Aksi halde birilerinin işine geldiğinde iki kere ikinin beşe yakın dört, işine geldiğinde üçe yakın dört ettirmesinler…

İlerleyen yaşlarında iktisadı, hesabı-kitabı keyifleri yettiği yerden tutmasınlar…

*

Tarihte olanların olduğu gibi kalması gerektiğini sadece tecrübenin günümüze aktarılacağını öğrensinler…

Bunun bakış açısı ile geriye dönüp tarihi değiştirmesinler, hayallerindeki dünya ile tarih tasavvuru kuranlara prim vermesinler, tarihi filim yapmakla filmlerle tarihi çevirmeyi ayırt etmeyi hocalarından, öğretmenlerinden öğrensinler…

*

Kendi coğrafyasını ve coğrafyasındaki varlığın değerini öğrensinler…

Ait olduğu coğrafyanın insanından, dağını-taşını, yolunu, gölünü, ırmağını-çayını, denizini, yazını-kışını, ovasını-bağını, börtüşünü-böceğini, ağacını-ormanını, arpasını-buğdayını öğrensinler…

Dünyanın orasını-burasını ülkemizden değerli görmesinler, bizde olanın kıymetini öğrensinler. Elin oğlunun bu kadar imkana sahip olmadığı halde neleri nasıl ve ne hale getirdiklerini öğrensinler. Ki örneğin; İzmir’de üzüm, Erzurum’da yayla Konya’da ova varken yolla, koridorla uğraşmak yerine kendi ürünlerinin gelişmesinin peşine düşsünler…   

*

Kimya okusunlar, tıp okusunlar, hukuk okusunlar ki, işin hakkını, hakikatini, sağlıklısını, sağlamını yapsınlar…Kendi coğrafyasındaki değerleri koruyup geliştirsinler. Dışarıdan empoze edilmiş yapay, suni, işlenmiş, yamultulmuş nesnelerin peşinde koşmasınlar…Yayla kuzusu eti yerine yapay et peşinde koşmasınlar…

*

Psikoloji-Sosyoloji-Felsefe okusunlar…

Kendi ülkesindeki insanın sosyal yapısının temelini öğrensinler, aklını başkasına emanet etmemeyi öğrensinler, kendi insanının psikolojisini bozanların “biz düzelticiyiz” demelerine kulak asmasınlar…

*

Ve Teneffüslerde ebelemece oynasınlar…

Okulda eğlenemezlerse, hak ettikleri eğitimleri alamazlarsa… Birilerinin siyasi oyuncağı oluyorlar. Sonra meydana çıkıp “a sen şunu yaptın ebeledim”,  “a sen de bunu yaptın” gibi sosyal medyalarda, televizyonlarda, basında, dergahlarda, bargahlarda, camilerde, meydanlarda çocuk ebelemece oyunlarından daha seviyesiz ebelemece oynuyorlar…

Sonra olanlar oluyor.

Malum; Tanzimatla başlayan bu tartışmalı süreç, cumhuriyetimizin yüz yılı dahil her gelen “zihni, fiili, fikri” iktidarların oyuncağı haline geliyor...  

Bırakın çocukken öğrensinler de büyüyünce yapmalarını gerekeni hakkıyla yapsınlar…

Savaş SONGUR - Arşiv Uzmanı Tarihçi