Ota Benga; (ya da Otto Bingo, 1883- 1916), Belçika Kongo’sundan (bugünkü Kongo Demokratik Cumhuriyeti) 1904 yılında Amerikalı misyoner Samuel Philips Verner tarafından Belçika Kongo’sunda yakalandı ve diğer renktaşları gibi zincire vurularak ve çok zor şartlar altında Amerika’ya götürülen pigmedir. 1904 yılında St. Louis Dünya Fuarı'nda evrim teorisinin ispatı için çeşitli maymun türleriyle birlikte aynı kafeste "İnsana En Yakın Ara Geçiş Formu" olarak teşhir edildi. 2 yıl sonra New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi'nde birkaç şempanze, bir goril ve bir orangutan ile birlikte "İnsanın Eski Ataları" adı altında sergilendi. Hayvanla insan arası geçiş aşamasını bulma iddiasındaki bilim adamları, üzerinde çeşitli deneyler yaptılar. Daha sonra bazı hayır kurumlarının baskısıyla hayvanat bahçesinden çıkartıldı ve medenileştirme adı altında çeşitli uygulamalara maruz bırakıldı. Maruz kaldığı bu uygulamaların etkisinden kurtulamadı ve 1916 yılında 32 yaşında iken çaldığı bir tabancayla kendisini kalbinden vurarak hayatına son verdi. Afrikalı kabilelerden Chirichiri'lerin bir ferdi olan Ota Benga'nın ismi kendi dilinde "Dost" demekti. Evli ve iki çocuk babasıydı.
Sarah Baartman; Paris’teki Human Zoo’da özellikleri farklı insan örnekleri sergilendi. Özellikle fiziki görünümleri değişik ve abartılı kadınlar tercih edildi. Sarah Baartman ya da Saartjie Baartman - adlı iri ve kalkık popolu hanım en ünlü olandı. Güney Afrika menşeliydi. Sıra dışı ölçüleri ve görünüşünden ötürü Avrupa’nın önemli şehirlerini dolaşan seyyar fuar(lar) aracılığıyla tanıtıldı. Programının adı: ‘Ucube Gösteri’ydi. Kendisine de ‘Hottentot Venüsü’ denildi. Çırılçıplak gösteri yapmaya zorlanan Baartman’a, bazen maymun veya goril yavrusu emzirtildi. Seyirciler, Sarah Baartman’ın kafesinin önünden saatlerce ayrılmaz, etten duvarlar oluşturdu.
Aslında bu şekilde humanzoo yada insanat bahçeleri Kristof Kolomb’un İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe Isabella’ya bir grup Amerikan yerlisini getirmesi ile filizlendi. Ve yeni kıtanın ve yeni zamanların sömürülmeye hazırlanmış insanları, ‘uzaydan gelmiş yaratıklar’ gibi ilgi görüldü, merakla incelendi/izlendi. Virüs gibi yayılan insanat bahçeleri sergisi ya da tam anlamıyla fiili ve fikri sömürü, toplumsal alanda meşru hale gelince çok kısa zamanda başka amaçlarla kullanılmaya, şekil değiştirmeye başladı. Örneğin; Fransa’da 1870 ile 1871’de, Prusya Ordusunun Paris’e kadar ilerlemesi, şehri kuşatma altına alması üzerine, açlık baş gösterince, Parisliler kentin hayvanat bahçesindeki tüm hayvanları yakalayıp yedi. Böyle bir rezaleti unutturmak isteyen belediye başkanı Jules Ferry, savaş bitince, Parislilerin morallerini düzeltmek adına, Fransızların ne kadar gelişmiş olduğunu göstermek adına yıllar sonra Eyfel Kulesinin olacağı alana “İnsanat bahçeleri” ile hayvanat bahçelerinin yan yana kurulmasına izin verdi.
19. yüzyılın sonlarında yeni bir şekil ve inanılmaz bir hız kazanan sömürgecilik/emperyalizm; bu gün itibarı ile bambaşka boyut almıştır. Sömürgeciliğin bu yeni boyutu bizim gibi iki köklü geleneğe sahip devletlerce akla gelebilecek bütün boyutları ile sürekli ele alınmalıdır başka bir mevzu. Batı medeniyetini ve bu günkü maddi varlıklarını bu zihniyete atfetmek doğrudur ama bu da başka bir mevzudur. Her iki bakış açısı da çalışılması gereken ama en işin içinden en kolay çıkış yoludur.
Bugün itibarı ile gelinen noktada ortada fiilen Ota Benga ve Sarah Baartmanlar yok. Ancak onları sergileyen zihniyetler hala ortalıkta cirit atıyor. Görüntü sadece şekil değiştirmiştir. Yasal olarak kimse artık köle hükmünde değil.
Ancak ruhların köleliği halen devam etmektedir. Ve köleler de efendilerinin kendilerinin maharetlerini anlatması ile gurur duymaya, efendilerinin verdikleri ile konforlu yaşadıklarına inanmaya, efendilerinin vereceğini ima ettiği nimetleri kaybetme korkusu ile özgürlük talebinden vazgeçmeye, ezilmişliklerini, sömürülmüşlüklerini gizlemek için bir gün kendilerinin ezebileceği köle bulacaklarını hayal olarak kurarlar.
Sonuç olarak günümüz toplumu, kuyuya düşeni, kuyuya atlayarak çıkaranlar gibi, sorunun cinsine dönüşüp kendi asliyetini kaybettiğinin farkına varmaktan şiddetle kaçınıyorlar.
Bugün Tv’ler de, sosyal medyalarda, şehir meydanlarında sirk maymunu gibi sergilenen onlarca, yüzlerce, binlerce “nesneyi” Ota Bengayı izler gibi izliyor, kölelerin efendilerinin kendilerine yaptığı iltifat ile mutlu oluyor, efendisinin olası vereceği nimeti kaybetme korkusu ile sorunu çözmek adına kuyuya atlıyoruz.
Savaş Songur – Arşiv Uzmanı Tarihçi