Tweet |
Pandemi ile başlayan küresel ekonomik kriz ve enflasyonist ortam Türkiye'yi derinden etkiledi. Tüketim mallarında fiyat algımız adeta yok oldu. Fırsatçılık moda haline geldi. Temel gıda maddelerinde üreticiler içerik değişimi ve gramaj düşürme gibi yollara başvurarak karlarına kar ekledi. Bu duruma Avrupalı firmalar da ayak uydurdu. Temel gıda sınıfında ithal ettiğimiz birçok ürünün içeriğinin yerel pazarlardakinden farklı olduğu tespit edildi. Kalite oranlarının düştüğü, kimyasal gıda takviyelerinin arttığı görüldü. Hatta Türk üreticilerin bile Avrupa'ya sattığı ürünün kalitesinin iç pazardan çok daha iyi seviyelerde olduğu ortaya çıktı. Türk halkı içeriği değiştirilmiş ve kalitesiz ürün tüketirken, bir Avrupalıdan daha fazla ödemeye başladı. Örneğin dünyaca ünlü bir İtalyan çikolata markasının bir ürünü Avrupa'da 5 avroya satılırken, Türkiye'de avro cinsinden satış bedelinin 12 avro olması dikkat çekti. Aynı şekilde bir Türk çikolata ve atıştırmalık markasının Avrupa'da satış fiyatı 3 avro olurken, Türkiye'de avro cinsinden bedelinin 10 avro olduğu görüldü. Üstelik ürün içeriklerinde kalite farkı da dikkat çekti.
SAĞLIKSIZ ÜRÜN TÜKETİYORUZ
Gıda mühendisi Irmak Özden, temel gıda ürünlerinin içeriğindeki kimyasalların sağlık açısından ciddi tehlikeler oluşturduğunu belirterek "Son yıllarda şirketler üretim maliyetlerini düşürmek için sağlıksız içerik kullanmaya başladı. Kıvam artırıcılar, renklendiriciler, aroma vericiler ve glikoz en çok kullanılan ürünler. Bunları tüketicinin anlaması mümkün değil. Lezzet açısından da pek bir değişikliğe neden olmuyor. Fakat sağlık açısından büyük risk teşkil ediyor" dedi.
DENETİMLER YETERSİZ
Türkiye'de üretim ve ihracat yapan bir çikolata markasının pazarlama müdürü ise gazetemize şu açıklamayı yaptı: Avrupa'da fiyatlar uygun ve ürünler kaliteli. Türkiye'de ise kalitesiz üretim ve fahiş fiyat var. Bu duruma kimse karşı da çıkmıyor. Tabii bunda bazı sebepler var. Birincisi rekabet ortamı, Türkiye'de üretim maliyetleri yüksek olduğu için ürünü ucuza mal etmeniz lazım. Avrupalı ürün alırken kaliteye, biz ucuzluğa bakıyoruz. İkincisi; denetim. Ürün içeriği ve fiyat karşılaştırması yapacak bir kurumumuz yok. Üreticilere bu yönde bir ceza yok. Serbest piyasa denilerek geçiliyor. Üçüncüsü; Avrupa'da 'ürün içeriği değişimi' yaptığınızda denetçiler ve ilgili bakanlıklar anında ceza yazıyor. 'Ya fiyatı düşüreceksin, ya da oranları kısmayacaksın' deniliyor. Bizde ise tam tersi bir durum var, hem fiyat artıyor hem ürün küçülüyor ya da kalitesizleşiyor. Son olarak Avrupalı ülkelerde ürün grupları için belli kriterleri var. Mesela beyaz peynirde süt oranını 'yüzde 70'in altına düşüremezsin' şartı var. Ancak Türkiye'de böyle bir şart yok. Aroma verici, kıvam artıcı ve çeşitli gıda takviyeleri ile üretim yapabiliyorsun.
HER ÜLKEYE AYRI REÇETE
Yabancı markaların üretim yaparken ülkelere göre içerik ürettiğini söyleyen pazarlama müdürü "Mesela Alman bir tereyağı markası, iç pazara verdiği tereyağında süt kullanırken, Orta Doğu ve Orta Asya pazarına ihraç ettiği ürünlerde palm yağı kullanıyor. Çünkü serbest. Bu bahsettiğim üretim reçetelerinde, Türkiye Orta Doğu pazarı statüsünde yer alıyor. Ürünlerdeki düşük kalite, aynı zamanda sağlığımız da etkiliyor" dedi.
YOKSUL ÜLKEYE SAĞLIKSIZ ÜRÜN
İsviçreli araştırma şirketi Public Eye'nin yaptığı araştırmaya göre; çok uluslu şirketlerin, yoksul ülkelere ürettiği ürünlerde daha sağlıksız davrandığı ortaya çıktı. Özellikle bebek mamalarına yüksek şeker konulduğu ifade edildi.
TEMİZLİK MALZEMELERİ ZEHİR SAÇIYOR
Yalnızca temel gıda maddeleri değil, çok uluslu şirketlerin, temizlik ürünlerinde de ülkelere göre üretim yaptıkları ifade edildi. Çamaşır suları, bulaşık deterjanları, çamaşır deterjanları, ağartıcılar, perdeler ve tüller için özel deterjanlar, yüzey temizleyicileri, yağ sökücüler, tuz ruhu, kezzap, toz savar spreyler, tuvalet ve banyo için özel temizleyiciler ve sıvı sabun ürünlerinde zehirli kimyasallar olduğu tespit edildi. Ancak şirketlerin Avrupalı ülkelere üretim yaparken daha dikkatli davrandıkları ortaya çıktı.