Tarih ne garip hikayeleri sayfalarında taşıyor. Çin tarihi bir menediyete, bilinen tarihin en eski kültürlerinden birisine sahip. Hal böyle olunca dünyaya birçok şey hediye etmişler. Tabi bu hediyelerden tarihsel coğrafyada komşumuz olan biz Türkler etkilenmişiz.
Mesela; Tarihi İpek Yolu. Hemen kardeşi Baharat Yolu. Ne çok şey taşımış şark dünyasından garp dünyasına.
Ancak bu durum işin bir vechesi.
İşin bir de diğer yüzü var. Çin’den sadece ipek, baharat, pusula, kağıt almamışız.
Mesela; Türk kavim ve kabilelerine hediyeler, oyunlar, sahte evlilikler pazarlamışlar ve maalesef çoğunda da başarılı olmuşlar.
Çin’in ilginç bir şekilde “inşa” gücü var tarih boyunca. İyi ya da kötü her şeyi inşa ediyorlar.
Mesela; Korkuları meşhur Çin Seddi’ni inşa etmişler. Bugün bile devasa yatırım. Guya seddin arkasında mutlu mesut yaşadıklarını söylüyorlar bugün.
Ha keza gene biliyoruz ki dünyayı kasıp kavuran büyük salgınların bir çoğunun menşei de Çin’di.
Meselelerin tarihsel bağını, illiyetini yerli yerine oturtunca ilginç bir şey daha ortaya çıkıyor. Çin menşeli bir çok nesne çok geçmeden Kıta Avrupa’sını etkisi altına almıştır. Sonra Avrupa bunu kendi şekil ve şartlarına uyarlamış tüm dünyaya pazarlamıştır.
Sonrasında ne oldu? Kıta Avrupa’sı baktı ki doğuda bitmez tükenmez zengin kaynaklar var. Hadi burayı yağmalayalım, sömürelim düzenine geçildi. Önce Haçlı Seferlerini başlattılar. Ardı arkası kesilmeyen (ve hatta günümüzde dahi bitmeyen) seferlerine devam ediyorlar.
Fiziki Haçlı saldırılarından kendileri de yorulunca fikri Haçlı seferlerine çıktılar bu seferde. İtalya’da sanat bağlamında başlayan Rönesans kısa sürede her şeye sirayet etti. O noktaya gelindi ki dünya sadece bize hizmet etsin bize ait olsun. Formülünü de İngiliz Charles Robert Darwin buldu.
“Doğal seleksiyon” ya da daha net ifadesi ile “güçlüler türünü devam ettirir, zayıflar onların yemidir, ölürler”.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Kıta Amerika’sındaki yerli halk zayıftı güçlü batılılarca seleksiyon tabii idi. Sonuçta Amerika Birleşik Deletleri doğdu ve bu günkü halini aldı. (Teorinin ortaya atılması ile eşit yürüyen süreç.)
Şimdi doğu ile batı bir olmuş dünyanın çarkına ot tıkıyorlar. Batılı zihinlerin tabiri ile tanrıyı kıyamete zorluyorlar.
Gelelim biz bu hikayenin neresindeyiz?
Öyle ya da böyle bu hikayenin Türkler ve Müslümanlar olarak tam da göbeğindeyiz. Kafımızı kuma gömmekle, evde kalmakla da olmuyor bu işler.
Bir defa tarihte de günümüzde de Türkler ve Müslüman Türkler olarak Çin ile komşuyuz.
Bize, Çin’den her türlü bela gelmeye devam ediyor. Önce belayı bulaştırıp sonra şirin görünmeye devam ediyorlar.
(Sadece bizi değil dünyaya bela oluyorlar ya neyse) öte yandan en basit ilmihal kitaplarında dahi bulabileceğimiz üzere “yaşlıya, yoksula, acize, çocuklara, kadınlara, din adamlarına, mabetlere, ekinlere dokunma” düsturu İslamiyet’in temel şiarlarındandır.
Bu düstur bu gün ne halde bir bakalım!
Babasını küfeye koyup yardan atan adamın hikayesini herkes hatırlayacaktır. Bu düsturu tarihte en çok ve en güzel Türkler uygulamıştır.
Peki, günümüzde mesele ne nedir o zaman? Baştan söyleyelim komplo teorileri ispatlanana kadar sadece bir köşede dokümanlarını biriktirmek lazım. Ancak bu Corano-Covit19 virüsünün özel kodlanmış bir virüs olduğunu düşünüyorum. (Sadece düşünce siz katılmayabilirsiniz.)
Yaşlıları, hastaları, çocukları, acizleri, düşkünleri (şimdi ki adı kronik hasta olanlar) doğal seleksiyonla yok ediyor. Fakirleri evine kapatarak zenginlere/yöneticilere muhtaç ediyor…
Etkisiz, yetkisiz, şaşkınlık içinde seyrettiğmiz dünyanın bu günlerde;
Kutuplarındaki buzulları erimiş, ormanları düzenli, planlı sistematik bir şekilde yok edilmiş, kıtasının tümü yanmış (Avusturalya), ozon tabakası parça parça olmuş, sera gazları tüm canlıları tehdit eder hale gelmiş, betonlaşmış dünyaya hapsedilmiş insan nesli, ırklara, güçlere bölünmüş birilerine kul edilmiş insanlık…
Yiyeceği, içeceği, giyeceği her şeyin tabiatı (dna)sı değişmiş…
Yaratıcısına değil kendisini değiştirene ram olmuş bir insanlık haline geldiğini görüyoruz.
Yarınının bu günden daha iyi olacağına dair şimdilik hiçbir işaret yok maalesef. Dünyanın dev silahlardan, geleceği yok eden silahlardan (atom bombası) gözle görülmez nano milimetre silahlara sahip olanlarca yönetildiğini maalesef çok ürkütücü.
Bu gün dünyayı yönetenler eminim bu korona vürüs nedeniyle olan gelişmeleri anahtar deliğinden ağızları kulaklarının ardına varana kadar hayret ve şaşkınlıkla seyrediyorlardır!
Her şeyin yolunda gittiği tüm dünyanın ölümü İvan İlyiç’in ölümünü bekler gibi steril bir ölüme razı olduğunu görüyorlardır.
Batılı tarih bakış açısı ile dinazorların yok olduğu devirden, toprak ve coğrafyanın kalktığı sanal dünyaya geçiş aynı şekilde zorlamaya tabi görünüyor.
O gün dünyanın yüküne dayanamayanlar, güçlü olmayanları toprak yutmuştu. Şimdi de sanal dünyada on- off dünyasından bir delete tuşuna bağlı insanlık haline getiriliyor dünya.