Tarih, bazen tipik oyunlar oynamayı sever. Güney Afrika’nın Lahey Adalet Divanı’na İsrail’in soykırımına davası açması bu gün iki tarihsel olayın çakışmasını da ortaya koydu. Birincisi Gandhi’nin Güney Afrika’dan başlayan sömürgeye karşı bağımsızlık mücadelesinin başlangıcı ikincisi ise Hitler’in iktidara gelişi.
Mohandas Karamchand Gandhi ve SATYAGRAHA
(2 Ekim 1869 - 30 Ocak 1948), özetle; Hindistan'ın İngiliz yönetiminden bağımsızlığı için başarılı kampanyaya liderlik etmek için şiddet içermeyen direnişi kullanan Hintli bir avukat, sömürge karşıtı milliyetçi ve siyasi ahlakçıydı. Dünya çapında sivil haklar ve özgürlük hareketlerine ilham verdi. İlk kez 1914'te Güney Afrika'da kendisine uygulanan ve halkına uygulanan haksızlıklara karşı verdiği mücadele ile dünya tarihine geçti.
Gandi, Güney Afrika’da maruz kaldığı uygulamalar sömürgeci İngilizler içindeki yerini sorgulamaya başlamıştır. Satyagraha (gerçeğe bağlılık) ya da pasif protesto yöntemini ilk kez uygulamaya başladı ve Hint yandaşlarına şiddete başvurarak karşı çıkmak yerine yeni yasaya uymayı reddedip bunun sonuçlarına katlanmaları için çağrıda bulundu. 1915 ten 1947 ye kadar süren zamanı alsa da sonuçlarını aldı.
İngilizlerin hem Hindistan’da hem de Güney Afrika’da yaptığı uygulamalar bu gün bam başka ve çok güçlü bir hukuki sürecin başlamasına kaynaklık ettiğini kabul edebiliriz.
Adolf Hitler (1889- 1945) ve NAZİZM
Özetle; 1929 yılında Büyük Buhranından sonra Almanya yeni bir siyasi istikrarsızlığa savruldu. Nazi Partisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei) / Milliyetçi Sosyalist İşçi Partisi) bu dönemde yükselme imkanı buldu. Komünizm korkusunu ve sosyal demokrat karşıtlığını kullandı ve 30 Ocak 1933’te diğer sağ partilerle bir koalisyon hükümeti kurarak iktidara geldi. Hitlerin iktidara gelişi Türk kamuoyunun oldukça ilgisini çekti. Milliyet Gazetesi baş muhabiri ve Siirt Milletvekili Mahmut Nedim Soydan 1933 yılında Berlin’e giderek Hitler ile bir mülakat gerçekleştirdi. Hitler, Türkiye’yi örnek aldığını ve Kurtuluş Savaşı’nın kendisine ilham verdiğini söyledi. Diğer taraftan, Cumhuriyet gazetesi, özellikle Almanya’daki sol partilerin tasfiyesini desteklerken Yeni Sabah ve Tan gazeteleri, Hitler’in Alman muhalefetini bir anda yok etmesini endişeyle haberleştirdi. 2 Ağustos 1934 günü cumhurbaşkanlığı makamını da elde etti. Hitler cumhurbaşkanı olduktan sonra kendisini führer ilan etti. (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/adolf-hitler-1889-1945/ )
Kökleri I. Dünya Savaşı öncelerine kadar dayanan Almanya’daki Yahudi düşmanlığı, Hitler’in iktidar olmasıyla birlikte artarak devam etmiştir. Hitler’in Yahudi düşmanlığının nasıl başladığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, 19.Yüzyıl ırkçı düşünürlerinin etkisinin fazla olduğu söylenebilir. Fakat Hitler’in Yahudi düşmanlığının, iktidar olmadan önce, hatta Nazi Partisi’ne katılmadan önce de var olduğu bilinmektedir. Kavgam kitabında, Nazi ideolojisinden bahsetmiş ve Yahudilere karşı olan nefretini açıkça belirtmiştir. İktidar olmadan önce de halka sunduğu vaatleri arasında olan Yahudi düşmanlığı, kendisine birçok taraftar bulmasını sağlamıştır. Halk arasında ise, Nazi ideolojisi tam anlamıyla benimsenmemekle beraber, kesin bir karşı çıkış da olmamıştır. Öldürülen, sürülen Yahudi sayısının ne olduğu konusu hem daima şüpheli ve spekülatif olarak ele alınmıştır. Yani kendilerine hangi rakam ve acınaklı ifade lazımsa olun kullanmışlardır, kullanmaya da devam ediyorlar. Buna resmi makamları da dahildir. Şu haber her şeyi çarpıttıklarına dair tipik bir örnektir.
ULUSLAR ARASI ADALET DİVANI ADALET DAĞITIR MI?
Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler’in (BM) 1948 yılında hazırladığı “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”, Türkiye de dahil 140 ülke tarafından imzalandı. Bu sözleşmeye İsrail de imza atmıştı.
Güney Afrika “insanlığın parçası olduğu bilinciyle Filistin halkına ellerini uzattığı” için dava açtıklarını belirtmişti. 25 Ocakta açıklanan karar 15’e 2 kararla İsrail’in, soykırım riskinin ortadan kaldırılmasına yönelik adımları atmasına karar verdi.
Böyle bir karar çıkması sadece başlangıç aşaması için Güney Afrika'nın tezlerinin zaferi, İsrail'in tezlerinin ise kabul görmeyişi olarak yorumlanabilecek karar, ancak davanın sonunda İsrail’in eylemlerinin soykırım olarak tescilleneceğine dair herhangi bir anlam taşımıyor.
Nitekim 1993 yılında yine soykırım esasında açılan Bosna-Sırbistan Davası’nda aynı yıl içerisinde bazı geçici tedbirlere hükmedilmiş ancak 14yıl sonra çıkan nihai kararda Srebrenitsa katliamı dışında hiçbir olay soykırım kapsamına sokulmamıştı. Bosna hafızası ortada iken açıklanan geçici tedbir kararı sadece bir ara karar olduğu unutulmamalı, eğer daha fazla ve daha hızlıca müdahale edilmezse telafisi mümkün olmayacak bir zarar ortaya çıkabileceği asla ve asla unutulmamalı.
İsrail ve Yahudi lobisinin gücü ve Adalet divanının bu güne kadar verdiği kararlar dikkate alındığında bu davanın yani savsaklanmasına neden olabilir. Bazı uluslararası yorumcular (ki benim de katıldığım görüş) şu hususa dikkat çekiyorlar “Güney Afrika'nın İsrail'in Filistinlilere karşı soykırım yaptığı iddiası bu “Soykırım” terimini ucuzlatıyor. Bunu engellemeyi amaçlayan tabuyu ve kanunları zayıflatma riski taşıyor. İsrail'in yıkıcı kampanyasının savaş yasalarını ihlal ettiği yönündeki gerçek endişeyi gölgeliyor. Ve Asıl sorunun daimi işgalin yanlış olduğu gerçeği örtülüyor” ifadesini kullanıyorlar. Neyse ki bu tür soykırım davalarında zaman aşımı yok.
Şüphesiz, Afrika-İsrail Soykırım Davası açmasında, Güney Afrika’nın bu meseleyi önemsemesi ve davayı Divan’ın önüne taşımasında ırk ayrımcılığına dayalı Apartheid sistemine ilişkin tarihsel hafızasının şüphesiz çok önemli bir yeri vardır. Irk ayrımcılığı ve soykırım meselelerinde herkesten farklı bir duyarlılıkla hareket etmesini anlamak güç değildir.
Bütün bunlar bir tarafa Yahudiler geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe gerçeklere asla bağlı kalmamıştır. İşgallerini haklı göstermek adına olur olmaz her türlü yalan ve tezvirata müracaattan geri durmamışlardır. Örneğin; şöyle bir iddiaları var ve buna dünyayı inandırmayı düşünüyorlar. İsrail basınında yer alan haberlere göre, dün Kudüs'te düzenlenen "37. Dünya Siyonist Kongresi'nde" konuşan Netanyahu, "Hitler Yahudileri yok etmek değil sürgün etmek istemişti. Filistin Müftüsü Hacı Emin Hüseyni Berlin'e giderek ona, 'Yahudileri sürgün edersen hepsi buraya (Filistin'e) gelir' dedi. Hitler, 'Peki ne yapayım onlara?' diye sordu. Hüseyni 'Onları yak' dedi" iddiasında bulundu. (AA. 21.10.2015)