Zelzeleler Anadolu’da yaşamanın bir bedelidir. Özelde de İstanbul hayatının bir gerçeğidir. İstanbul kurulduğu tarihten bu güne de böyle olmuştu.
ur. Anadolu sismik bakımdan dünyanın en faal bölgelerinden biridir. İstanbul’da bu en faal mevkilerinden birinde kurulu olduğu için depremlere karşı kırılgan hâle getirmiştir. Kabul edilmelidir ki depremler özü itibarıyla insanlara ve insanların inşa ettiklerine mahsus felaketlerdir. Nereden mi biliyoruz tabi ki tarihi kayıtlardan.
Yazılı tarih şehirlerin oluşumuna ve sakinlerinin hayatının şekillenmesinde depremlerin rolünün incelenmesi bakımından İstanbul fevkalade zengin tarihî kayıtlar sunar. Ama III. Mustafa’nın şikayet etmediği ümeraya, üdebaya, ulemaya, ukelaya ve halka geniş bilgi sunar.
Gerek Anadolu’da ve gerekse İstanbul’da var olduğu bilinen bütün medeniyetlerden maddi ve içtimai yapıları tekrar tekrar depremlerle şekillendi. Geride bu sürecin hem fiziki hem tarihî izleri kaldı. Bu izlerden bazıları çağları aştı. Çünkü onlar çağları aşacak şekilde ruhlara sahiplerdi. Muhtemelen bizim çağımızı da aşacaklar. Ama bizim inşa ettiklerimizin kahir ekseriyeti maalesef mini fiskeye bile dayanamayacak görünüyor.
Depremleri yaşayan insanların ne hissettikleri, ne acılar çektikleri yönü güncel sosyoloji, psikolojiyi, ekonomiyi vb. birçok şeyi ilgilendirir. Bu hisler 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli, Türkiye’de 50.000' den fazla Suriye’de 8.000 den fazla cana mal olmuş depremde çok rahat görebiliriz. Hangi yönünü incelersek inceleyelimmesele daha çok sıcaktır.
Sadece 6 Şubat depremi mi sıcak bundan çeyrek asır önce merkez üssü Kocaeli Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin etkileri de hala sıcak. Resmi kayıtlara göre büyüklüğü 7.4 Mw’dir. Sabah saat 0.3.02 de başlayan deprem 45 saniye sürmüştü. 17.480 kişi hayatını kaybetmişti. Ayrıca 200.000 kişi evsiz kalmış, 66.000den fazla ev, 10.000'den fazla iş yeri yıkılmış, 285.000’den fazla ev, 42.000’den fazla iş yeri de hasar almıştı. Tüm bu rakamlar 16. milyon insanı doğrudan etkilemişti.
Sesimi Duyan Var mı?
Kişisel olarak 1999 depreminde İstanbul’da idim. Aynı gün ikindi vaktinde Gölçük’e gitmiştim. O gün bu gündür “depremler konusunda ne söyleniyor ve ne yapılıyora” hep kulak kesilmişimdir.
Kısaca söyleyeyim. Söylemler hep aynı. Eylemler hep aynı. Sadece makamdakiler zamana göre değişti o kadar. Hala kulaklarımda “Sesimi Duyan Var mı” çığlığı var. Enkazın altın kalmış kişiden gelecek cevap için anlamlı bir çağrı eyvallah. Ama tartışmalarda, eylemlerde, uygulamalarda, alınacak tedbirlerde kimse kimsenin sesini duymuyor. Her seslenen kendisinin haklı olduğunu savunuyor. Başkasının eylem sesine kulak tıkıyor. 99 depreminde binalarda kolonlar kesilmişti. 6 Şubat depreminde de gördük. 99 depreminde çürük binalara izin verilmişti. 6 Şubat depreminde de çürük binalara izin verildiğini gördük. Siz söyleyin kim hangi sesi duymuş? TV ekranlarında Marmara fayını İstanbul’dan Bursa’ya doğru uzaklaştırma konuşmalarından sonra ne oldu. Fayın yerini değişti mi aceba?
Yukarıda söyledik. Depremler şehirleri vurur. Her deprem sonrası her şeyi yeniden inşa edeceklerini söyleyen yetkiler (yapıyorlarsa eyvallah) şehirlerin kaybolan dokusunu, kokusunu, tüm hâssalarını kaybetmesine, gökdelenlere çöreklenenler kentine dönüştürmesine yol açmıyorlar mı?
Arşivler tarihi gerçekleri yarına taşır. Bu gerçeğin en güzel örneğine bakalım. 99 depreminde yargılananlar sadece müteahhitlerdi. (Nedense müteahhitlere o izni veren, denetlemeyen kamu görevlileri hiç mesul değildi ya neyse?) içlerinden sadece soyadı göçer olan birisi 48 ay ceza alıp çıktı. 17.000’den fazla canın, 16 milyonun insanın etkilenmesinin adliyelerdeki cezai kaydı bundan ibaret. Şimdi 6 Şubat depreminden çeyrek asır geçince neyi göreceğinizi sanıyorsunuz?
Sultan III. Mustafa hâlâ haklı maalesef.
Yıkılupdur bu cihan sanmaki bizde düzele
Devlet-i çarh-i denî virdi kamu müptezele
Şimdi ebvâb-ı saâdetle gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i LemYezel'e
Hasılı kelam. Şiiri ile tarihi hakikatin bercestesini yazmıştır. 250’yıldan fazla zaman geçmesine rağmen maalesef her şey ortada.
Tarih ve ilmi gerçeklerle ispatlanmış sağlam olmayan bir toprak üzerinde insanların sanki bilerek ve isteyerek sağlam olmayan binalarda yaşayan milyonlar, deprem dahil bütün korkularını defetmek için kendilerine mahsus yollar buldular. Bu yolların başına da yöneticilerini gardiyan olarak koydular. Kazara birisi korkarsa bir şeyden. Bir yönetici asık suratlı gardiyan edası ile hoophemşehrim deyip önce durduruyor sonra korkan kişinin meşrebine göre dini veya dünyevi sefahatten bir nefha üfleyip sakinleştiriyor…
Üzüntüden Ölen Padişah:
III. Mustafa, döneminde (1766 Marmara depremi) İstanbul’da meydana gelen büyük bir deprem sonrasında evleri ve malları zarar gören kişilere bizzat kendi kesesinden yardımlarda bulunmuş. Rüşvet ve kibirden hoşlanmayan III. Mustafa, oldukça alçak gönüllü bir padişahtı. Rusya’nın devlete saldıracağı fikrinde olan III. Mustafa, herhangi bir saldırıya karşı devlette büyük önlemler aldı. Savaş hazırlıklarında da dâhil olmak üzere Rus Savaşı’nda yanında bulunacak yetenekli ve bilgili kişiler bulamayan III. Mustafa üzüntüden dolayı hastalanmış ve hayatını 21 Ocak 1774 tarihinde kaybetmiştir.