Dördüncü asrın büyük alimlerinden İbni Miskeveyh, Tehzibu'l-Ahlak'ta "Bir kimse çocukluğunda düzgün terbiye edilmezse, onu aşağılık, yalanlarla dolu şiirler okuyarak; çirkinlikleri güzel göstererek ve lezzet peşinde yetiştirirse, sonra o çocuk saraya yol bulursa, emirler şiirleri için ona yakınlık gösterirse, kendisini bedensel hazlara çağıran arkadaşlarla beraber olursa, yiyecek, giyecek, binek ve ziynet toplamada aşırıya kaçarsa saadetten mahrum kalır ve hüsrana müptela olur." der.
Tarihteki tüm medeniyetlerde ve devletler de olduğu gibi Osmanlı Devleti de, zaman içinde köklü değişimlere uğramakla birlikte, kendine has yapısıyla bir eğitim sistemine sahipti. Ancak bu çizginin köklü kırılmasında; Tanzimat dönemi önemli bir dönüm noktasıdır. Osmanlı Devleti aşağı yukarı her alanda olduğu gibi eğitim alanında da sistemini batı normlarında oluşturmaya bu dönemde hız vermiştir. Bu akış önce 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim hayatının birleştirilmesine ardından da 1 Kasım 1928 yılında Harf İnkılabına varmıştır. 24 Kasım 1928 yılında Gaziye Baş Öğretmen sıfatının verilmesi ile bu süreç artık yeni bir mecrada akmaya başlamıştır.
Her oluşum varlık bulurken kendinden önceki gelişmelerden olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmektedir. Eğitim sistemleri de böyledir. Eğitim modellerindeki değişim süreci, genellikle yöneticilerin beklentilerine göre seçilir. Nasıl bir birey yapısı, zihniyeti isteniyorsa ona uygun bir eğitim modeli tercih edilir. Cumhuriyet döneminin en temel amacı tüm yurtta eğitim seferberliğini sağlayabilmekti. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e eğitim alanında yapılan çalışmalar belli bir seviyeye kadar başarı sağlamış olsa da, toplumdaki eğitim sorununa tam anlamıyla çözüm olamamıştı. Tevhid-i Tedrisat, Harf Devrimi, Millet Mektepleri ve Halk Evleri Atatürk döneminde yapılan etkinlikler ve kurumlardır. Her biri Cumhuriyet’in temel ilkeleri ışığında, eğitim temel ilke ve hedefleri göz önüne alınarak uygulanmıştır.
Verilen Eğitimle istenilen sonucun alınması için toplumsal hafızayı güçlendirecek ritüeller son derece önemli bir yer tutar. Toplumsal hafıza kaynağı olarak ritüeller geçmişte aile ve dinî kurumların üzerinde olan bu görev, 20. Yüzyıldan bu yana devletin okullarına geçmiştir. Böylece devlet kendi varlığını sürdürmek, ilerletmek ve yerini sağlamlaştırmak için önemli bir araca sahip olmuştur. Devleti yönetenler bu araçla hem iş gücünü yetiştirmek hem de düzen içerisindeki hakimiyetini eline almıştır. Eğitim sistemindeki bu ritüellerin arttığı dönemde eğitim alan Gazi eğitim çağından, Milli mücadele sonrasına kadar bu tür ritüellerin içerisinde bulunmuştur. Örneğin Fransa Eğitim bakanlığının raporu doğrultusunda çıkarılan (1869) Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, yabancı dil eğitiminin gündeme gelmesi, kızlara rüşdiye ve öğretmen okullarının yolunun açılması, öğrencilere özel kıyafetler öngörülmesi, okul binalarının yapılması, Türkçe eğitiminin esas alınması gibi bir dizi yeni yapıyı getirmişti. Bu noktadan sonra ivme kazanan çok dilli eğitim, çok parçalı eğitim, çok dilli yazışma ve bürokrasi ve getirdiği ikilemler sürekli tartışmaları ve çözüm arayışlarını da getirmiştir.
Türk Milliyetçiğinin siyasal bir ideoloji olarak II. Meşrutiyet’le birlikte ağırlık kazanmaya başlaması ile milli terbiye kavramı ağırlık kazanmış bunun için bir dizi ritüeller eğitim kurumlarının toplumsal hafızası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin; II. Meşrutiyetin ilanını hürriyet bayramı kabul ederek “On Temmuz Milli”si kutlamaları başlatmışlardır. Eğitim kitaplarında vatan, millet, devlet, anayasa, meclis, seçim, yasa, mahkeme gibi kurumlar yüceltilmeye/ kutsallaştırılmaya çalışılmıştır.
Aynı süreç, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 29 Ekim 1923’te yeni bir çizgi şeklinde devam etmiştir. Örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 günü “millî bayram”, Saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 gününün “Millî Saltanat Bayramı / Hâkimiyet Bayramı” , ( bu bayram 1935’te yürürlükten kaldırılmıştır.) 19 Nisan 1925’te Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 gününün Türk Ulusunun tek millî bayramının, “Cumhuriyet Bayramı” olarak kutlanmasına karar verilmiştir. 1 Nisan 1926’da ise Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı 30 Ağustos 1922 gününün “Zafer Bayramı” olarak kutlanması kararlaştırılmıştır.
Atatürk’ün ölümünden sonra bile kurduğu sistem; siyasi, kamusal ve kültürel alanlarda merkezî yerini korumuştur. Sonraki liderler bu tür ritüel sistemini sürdürmüşlerdir. 1960 İhtilalinin kadrosu kendisini Kemalizm’in asli taşıyıcısı olarak kabul ve ilanla bu ritüelleri devam ettirmiş ve kendi varlığını meşrulaştırmak için 27 Mayısı bayram ilan etmiştir. Eğitim sisteminde milli hafızayı canlı tutmak adına 1981 tarihinde düzenleme yapılmış ve 23 Nisan Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır. Aynı düzenlemeler kapsamında Atatürk’ün 100. Doğum yılı vesile ile 24 Kasım’ın da Öğretmenler günü olarak kutlanması kararı alındı. 1992 yılında Resmi Gazete de yayımlanan yönetmelikle yasal alt yapıya kavuştu. Aceba şimdi bu akış ne yönde. Ne iddia ediliyor ama neler oluyor?
Çizgi ne yöne çizilirse çizilsin, akış ne yöne olursa olsun İbn-i Miskeveyh’in kabih gördüğü tip eğitim yerine İnsan yetiştirmek için ömrünü harcayan öğretmenler saygı ve minnetle.